Kabristan, makbere, hâmuşân gibi adlarla anılan mezarlıklar, özellikle İstanbul’da birer sanat ürünü olarak nitelendirilen mezar taşlarıyla doludur. Bunlar, kentin tarihsel tapu kütüğü, arşiv belgesi, yaşam öyküleridir. Değişik biçim, süsleme ve yazıtlı mezar taşlarıyla bu mezarlıklar açık hava müzesi görünümündedir.
İstanbul’un alınışından sonra, kent surları dışında büyük mezarlıklar yapılmıştır. Bunlardan başka, cami, mescit, türbe, tekke, mektep, medrese, çeşme gibi yapıların yanında hazireler (küçük mezarlıklar) oluşmuştur. Özellikle eski mahallelerde evlerin aralarında bahçelerde, çeşme yanında yaptıranın türbesiyle karşılaşılabilir. Birkaç ağacın gölgelediği bu küçük mezarlıklar, İstanbul’un tarihsel görünümünün başlıca özelliklerindendir.
Geçmişte mezarlıklar kentin yeşil alanlarıydı. Bunlar, dinsel inançlarla dikilen servi, mazı, çitlenbik ağaçlarıyla orman görünümündeydi. Halkın, buluşma, dinlenme, hatta piknik yerleriydi.
Kente dikilen ilk mezar taflan da öbür klasik üslupta yapılar gibi, toplumun düşünce yapısını yansıtıyordu. Bunlar, sahibinin mesleğini gösteren başlıkları ile, yalın birer nişan, birer işaret taşıydı. Mezar taşlan geçmişteki sınıfları, askeri ve mülkî hizmet bölümlerini, tarikatları, esnaf örgütlerini, giydikleri başlıkları, kullandıkları simgeleri, damgalarıyla saptamaya yarayan yaşam öyküsü ve arşiv belgesi niteliğindeydi.
Klasik üslubu izleyen Lale Devri ve Batılılaşma dönemlerinde mezar taşları da daha zengin, bezemeli bir görünüm kazandı. XVIII. ve özellikle XIX. yy’larda mezar taşları Barok, Rokoko, Ampir üslupta yapılmaya başlandı. Bu denli ince işçilikle, özenle yapılan anıtsal nitelikli mezar taşlan, Batılı ressamların (Preziosi, Zonaro) gravür ve resimlerine yansımış, roman ve gezi yazılarında övgüyle anlatılmıştır.
XIX. yy’da İstanbul’a gelen Theophile Gautier bu konuda şunları yazar: “Türk mezarlarının başucunda, hayal meyal bir insan yüzünü hatırlatan, kıvrım ve biçimleri ölünün niteliğini gösteren bir sarıkla örtülü mermer sütunlar bulunur. Bugün sarık yerine, kırmızıya boyanmış bir fes görülür. Bir lotus çiçeği dalı ya da kabartmalı, renklendirilmiş üzüm salkım-larıyla bezenmiş çubuklar ölünün kadın olduğunu gösterir. Yaldız ve renklerinin az ya da çok olmasıyla birbirinden ayrılan mezar taşlarının altında, genellikle, taştan, mermerden bir kapak bulunur.”
İlk dönemlerde başlıklar ve gül, lâle sümbül, meyve motifleriyle süslü mezar taşları daha sonra, hat sanatının da başyapıtları niteliğini kazandı. Daha geniş ağızlı bambu ya da ağaç kalemlerle yazılan hat yazısına Celî deniliyordu. Özellikle Sülüs ve Talik yazılar uzaktan okunacak biçimde, Celî tekniğiyle yazılıyordu. Celî yazı XVIII. yy sonlarında en başarılı örneklerini veriyordu. Celî Sülüs’te Mustafa Rakım, Celî Talik’te de M.Esad Yesarî Efendi özgün yapıtlar bırakmıştır. Mustafa Rakım Efendi’nin Eyüp Sultan Camisi haziresindeki 1819 tarihli yazıtı, sonraki hat ustalarınca örnek alınmış, hattâ kopya edilmiştir. Celî ustalarının ünlülerinden Sami Efendi, bu taşın önemini şu sözlerle vurgulamaktadır: “Dünya kuruldu kurulalı böyle mezar kitabesi yazılmamıştır” . Mezar taşı yazıtlarına imza koymak geleneği XVIII. yy sonlarında M.Esad Yesarî Efendi’yle başlamıştır. Bu taş, Üsküdar Valide Camisi hazi-resindedir. XVI. yy’a değin yazıtlar, genellikle Arapça yazılmıştır. Zamanla Türkçe yazılmaya başlanmış, bu anlayış geniş ölçüde benimsenmiştir.
Dönemin inançlarını, dünya görüşlerini,ölüm üzerine düşüncelerini günümüze aktaran bu yazıtlar, aynı zamanda bir şiir ve edebiyat ürünü olarak da nitelenmektedir.
Yeniçeriliğin kaldırılması (Vak’a-yı Hayriye, 1826) ile başlayan mezar taşı kıyımı, günümüzde de sürmektedir, önce yeniçeri üsküf (uzun sarık) ve börk (başlık) başlıklı mezar taşlan kırılmaya başlanmıştır. Daha sonra da nüfusun hızlı artı sına koşut olarak tarihsel nitelikli mezarlıklar küçülmüştür. Geçen yüzyılın ortalarında birer servi ormanını andıran iki büyük mezarlık günümüze gelememiştir. Bunlar, yabancı seyahatnamelerde sık sık sözü edilen Petit-Champs(KüçükMezarlık) ve Grands-Champs’tır (Büyük Mezarlık),
Küçük Mezarlık, Kasımpaşa’da Çü-rüklük’ten başlayıp Tepebaşı sırtlarında Âşıklar Mezarlığı’ndan Şişhane yoluyla Taksime dek uzanıyordu. Buradan günümüze kalan tek anıt Yaşmaksıyiran’daki (Şişhane-Kasımpaşa kavşağı) Loğusa Kadın Türbesi’dir. Büyük Mezarlık’sa, Taksim Atatürk Kültür Merkezi’nden başlayarak Gümüşsuyu’ndan Fındıklı’ya dek inen Müslüman mezarlığı, ters yönden de Harbiye’ye uzanan Hıristiyan mezarlığıydı. Büyük veba salgınlarında kullanılan bu mezarlığın Hıristiyan bölümü 1852′de yapılan bir anlaşmayla Feriköy’deki mezarlık alanıyla değiştirildi. Bu bölüme 1861-1862 yıllarında Taşkışla, Gümüşsüyü Kışlası ve Hastanesi ve 1940′ta Taksim Gezisi açılırken yıktırılan Topçu Numune Alayı Kışlası yaptırılmıştı. Günümüzdeki Beyoğlu’nun önemli bir bölümü de kalan öbür parçalar üzerine kurulmuştur. Büyük Mezarlık’tan kalan üç mezartaşı Federal Almanya Konsolosluğu’nun bahçesinde-dir.
İstanbul’un nüfusunun hızla artması, kent içinde birçok mezarlığın yola gitmesine ya da yerlerine çeşitli yapılar kurulmasına neden oldu.
Kimi cami ve medreselerin de hazire duvarları tıraşlanarak geri alındı .Beşiktaş, Abbasağa Mezarlığı 1947′de kaldırılarak, yerine çocuk parkı yapıldı. Haliç Köprüsü’ nün yapımında, çevre yollarının açılması için XV-XVI. yy’dan kalma Tokmaktepe ve İbrahim Halebi mezarlıklarının önemli bir bölümü kaldırıldı. Buradaki eski taşların bir bölümü 1980lerde kapalı olan Edirnekapı, Mısırtarlası Mezarlığı’na yerleştirildi. Rumelihisarı, Kayalar Mezarlı-ğı’nda 1452′de Hisar’ın yapımı sırasında ölenlerle, İstanbul’un alınmasında şehit düşenler gömülüydü. Hisar’ın arkalarından Hafi Baba Tekkesi’ne dek uzanan dik sırtlardaki mezarlığa da Şehitlik deniyordu. Günümüzde yalnız Hisar’ın yapımındaki küçük bir kesim, işler mezarlıktır.
Bir zamanlar orman görünümündeki Karacaahmet Mezarlığı, Üsküdar’dan başlayıp Kızıltoprak’ta bitiyordu. Bu tarihsel mezarlığın önce taşları tek tek sökülmeye başlanmış, bu yıkım gün geçtikçe büyümüştür. 1974′te Boğaz Köprüsü çevre yollarının yapımı sırasında da binlerce taş ortadan kalkmıştır.
Günümüzde kentin suriçi kesiminde işler mezarlık yoktur. Asri mezarlık adıyla işleyen mezarlıklar Rumeli yakasında, Edirnekapı Şehitlik ve Sakızağacı, Topkapı, Kozlu, Yeni Kozlu, Bakırköy ve Eyüp sırtlarındaki mezarlıklarla Anadolu yakasında, Üsküdar Karacaahmet, Sahrayıce-dit, Pendik, Küçükyalı, Beylerbeyi Küplüce ve Kanlıca mezarlıklarıdır. Beyoğlu tarafındaysa Kasımpaşa Kulaksız, Zincirlikuyu ve Feriköy mezarlıkları vardır. Heybeli ve Büyükada’da da işler mezarlıklar vardır.
Üsküdar’da belirli mezhep ve yöre halkının özel mezarlıkları bulunmaktadır. Karacaahmet Bülbülderesi Mezarlığı’na , Selanikliler, Seyyitahmetderesi İranlılar Mezarlığı’na da Şii’ler gömülmektedir. İstanbul’da Ortodoks, Katolik, Protestan, Yakubî, Süryanî Hıristiyanlar’ın özel mezarlıklarıyla, Musevi mezarlıkları davardır.
Няма коментари:
Публикуване на коментар